test

10 Nisan, 2009

20. Yüzyılı Anlamak - I

(Sanayi Devriminin Etkisiyle Güç Dengelerinin Değişmesi ve Kitleleşme)

20. Yüzyıl, insanlığın tüm birikimlerinin bedelini ödediği dönem olmuştur, çünkü sanayileşmenin gerektirdiği maden ve iş gücü ihtiyaçları nedeniyle güçlenmeye başlayan ülkeler, güç alanlarını ellerinde tutmak ve oluşacak tehditleri engellemeye çalışmaktaydı. Bu nedenle güçlenen topluluklar karşısındaki diğer uluslar da önlem almaya çalışmaktaydı. Örneğin; “Güneş Batmayan İmparatorluk” diye nitelenen Britanya (İngiltere) İmparatorluğu bu alanda en büyük payı alarak, özellikle Avrupa`daki diğer devletlerin ekonomik gücünü etkilemekteydi, İngilizler de yerküreye yayılmalarına rağmen tam olarak `Cihan Devleti` diye nitelendirilmiyordu, çünkü bu sıfatı elinde Osmanlı Devleti bulunduruyordu ve dünyanın en önemli doğal kaynaklarına sahip topraklar da Osmanlının hüküm sürdüğü topraklardaki hakimiyeti altındaydı. Bu sebeplerle Osmanlı Devletinin maddi ve manevi gücünü ele geçirmek için İngiliz Devletinin öncelikli emperyalist hedefindeydi, nitekim İngilizler başarılı olmuş ve Osmanlı devletinin yenilgisi uluslararası antlaşmalarla tüm dünyaya gösterilmiş oldu ve doğal kaynaklara sahip topraklar tek tek İngiliz hakimiyeti altına girmeye başlamaktaydı. İngilizlerin Cihan Devleti olmasını sağlayan bu hamle ile kendilerinin önderliğindeki ittifaka bağlı ülkelerin (tüm İtilaf Devletleri) de pay almasına sebep oluyordu. İşte bu olaylarla 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere önderliğinde biçimlenen dünya, kendilerinin hem Avrupa hem de dünya genelinde ayrıcalıklı ve buna paralel olarak güçlü konuma sokmaktaydı (Milletler Cemiyeti).

1. Dünya Savaşına emperyalist amaçlarla sebep olan İngilizler, dünyada sömürü anlayışıyla yayılmış ve kendilerini ekonomik olarak güç sağlamıştı. Ancak 2. Dünya Savaşı`na sebep olan Almanlar dünyanın görmediği bir şekilde her yeri kana bulamıştı. İngiltere dahil Avrupa`daki tüm emperyalist ülkeler Almanların etkisi karşısında yıkıma uğramıştı ve bu noktada devreye giren ABD, Avrupa`da ve Dünyada barışı sağlayan devlet oldu. Dünya, emperyalist politikalarla yapılan sömürgecilik hareketlerinin zararlarını görünce ABD`nin dayattığı Kapitalist politikalara teslim oldu. Zaten bu bağlamda ABD`nin izlediği politikalar, İngilizlerin izlediği politikaların kendilerine uyarlanmasından başka bir şey değildir. Bunlar gibi Milletler Cemiyeti yerine Birleşmiş Milletlerin kurulması da benzer ifadeler göstermektedir.

ABD`nin bu siyasi yayılma hareketinden önce Rusların gerçekleştirdiği Bolşevik İhtilali (Ekim Devrimi) ile kurulan sosyalist düzen 2. Dünya Savaşı sonrasında şekillenen iki galip devlet önderliğindeki dünyada; batı, ABD önderliğindeki Kapitalist düzeni ve doğu da SSCB önderliğindeki Komünist düzeni oluşturuyordu. Dünyada kalan diğer devletler de bu iki kutup arasında seçim yapmak zorunda bırakılmıştı. Çünkü şekillenen dünyada milli varlık, küresel gücün yanında olmayı gerekli kılıyordu. 2. Dünya Savaşından sonraki dönem “soğuk savaş” olarak adlandırılıyordu. Batıda olan ülkeler ABD tarafından komünizme karşı, doğuda olan ülkeler de SSCB tarafından kapitalizme karşı güven altında tutulduklarını iddia etmekteydi.20. Yüzyıla hızlı bir şekilde birçok kez şekil değiştirerek giren dünya, çağın ikinci yarısına barış ortamına geçti. 1989 yılı soğuk savaşın yıkılmasını gerekli kıldı çünkü iki kutuplu dünyada taraf olmak zorunda kalan Almanların bir kısmı batı diğer kısmı da doğu bloğunda yer almaktaydı. Biri NATO adı altında kapitalist, diğeri de Varşova Paktı adı altında sosyalist politikalarla yönetiliyordu. Fakat, kardeş ulus bu kutuplaşmayı yıkmıştı (Berlin Duvarı). Birbirleriyle maddi ve manevi duvarlarla ayrılan ideolojiler, kitle iletişimin araçlarının yayılmasıyla, karşı tarafın düşman olmadığını görmüştü. Özellikle Olimpiyatlar gibi küresel spor organizasyonlarındaki müsabakalara katılan ülkeler, belirlenmiş kurallar arasında mücadele etmekteydi; batı dünyası doğunun disiplinle birleşik fiziksel gücünü görürken, doğu da batının ışıltılı dünyasını görmekteydi.

1990`lı yıllarda, Sosyalist topluluklar çözülmeye başladı, bu çözülme; kapitalizmi 21. Yüzyıl`da alternatifi olmayan bir düzen olarak gösterilmesine neden olmuştur. Bu durumun oluşmasının nedeni tamamen kapitalist siyasetçilerin kararlı uygulamalarından oluşmuştur.

20. Yüzyıl`ın en önemli çözülmelerinden biri de 68 Kuşağı* olarak adlandırılan kitlesel hareketin oluşmasıydı. Bu hareket bir bakıma isyan hareketi olarak da adlandırılmaktaydı. 68 Kuşağı olarak nitelenen kitleler, 2. Dünya Savaşı zamanında doğmuş gençlerden oluşmaktaydı. O yıllarda küresel bazda boy göstermiş savaş oluşumlarına karşı küresel bir barış hareketi niteliğindeydi. Özellikle ABD ve SSCB önderliğinde boy gösteren 1962 Küba Füze Krizi ve 1965`te başlayan Vietnam Savaşı ve bu yıllarda bir çok küresel savaş sorunları bu gençleri savaş karşıtı eylemelere sürüklemiştir, gençlerin temel felsefesi `savaşma seviş` olmuştur, bu felsefe ilk önce ABD`de Vietnam Savaşı için orduya yazılmak istemeyen `hippiler`** tarafından ortaya atılmıştır. Bu felsefe sonrasında post-hippi diyebileceğimiz hareketler oluşmuştur. Çoğunlukla doğu felsefesi üzerine kurulu, dünyadan kopuş ve uyuşturucu kullanımının gözlendiği hareketler olmasıyla bu karşıt görüşler bile kapitalizmin tüketim çarkına girmiş bulundular.


* “68 Hareketi” veya “68 Ruhu” gibi tanımlarla da anılmaktadır.
** 1960`lı yıllarda ortaya çıkmış ve mutlak retçiliği benimsemiş apolitik görüştür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne düşünüyorsun... Paylaşmak İster misin?